Hürriyet’ten DİTİB Dosyası

Hürriyet'ten DİTİB Dosyası

27 Ocak 2010 – Hazırlayan: Halit Çelikbudak (Hürriyet Avrupa Yayın Koordinatörü)

Almanya’nın en büyük çatı örgütü DİTİB‘i nasıl kuruldu, kimler yönetiyor, amacı ve hedefi neler. DİTİB iddia edildiği gibi Türkiye’den mi yönetiliyor. DİTİB‘e Ankara’dan müdahale var mı. Neden sadece Din Hizmetleri Müşavirleri DİTİB‘e başkan oluyor. Almanya’da din görevlisi yetiştirilmesi mümkün mü?

Tüm bu soruların cevaplarını 28 Ocak 2010 Perşembe gününden itibaren dört gün sürecek olan yazı dizisi Hürriyet’te…

DİTİB DOSYASI 1

29 Ocak 2010

DİTİB, Almanya’da başta Türkler olmak üzere Müslümanların dini ve sosyal gereksinimlerini yıllardır karşılıyor. 900’e yakın camisi kentlerin dışında, kasabalarda, hatta neredeyse köylerde bile hizmet veriyor. Bu büyük teşkilatın yapısı ise hep merak edilmiştir. İşte Hürriyet bu nedenle araştırdı, en çok merak edilenleri işin başındakilerden öğrendi. DİTİB Başkanı Sadi Arslan’ın dobra dobra yanıtlarını dört gün sürecek yazı dizimizde soluk soluğa okuyacaksınız.

ALMANYA‘nın Köln kentinde bulunan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) kurulduğu 1984’den bu yana sadece dini hizmetler vermedi. Sosyal ve kültürel alanlarda da çalışmalar yaptı. Şu anda Almanya genelinde 896 cami derneğini bünyesinde barındıran dev bir teşkilat konumundaki DİTİB’le ilgili merak edilenleri Hürriyet araştırdı. DİTİB’in bilinmeyenlerini Hürriyet Avrupa Yayın Koordinatörü Halit Çelikbudak sordu, Genel Başkan Sadi Arslan yanıtladı.

DİTİB‘i anlatır mısınız?

Kamu yararına çalışan bir derneğiz. Alman yasalarına göre kuruldu. 73 genel kurul üyemiz vardı. Ancak vatandaşlarımızdan gelen üyelik talebini değerlendirerek son genel kurulumuzda iki kişiyi daha genel kurul üyeliğine alarak bu sayıyı 75’e çıkardık.Genel Kurula üyelik isteklerinden Yönetim kurulu uygun gördüğünü genel kurula sunar. Genel kurul da onaylarsa DİTİB Genel Kurulu ’na üye olunabilir.

DİTİB‘in kurucular kurulu nasıl oluştu?

DİTİB’i 1984’de kurarken buradaki mevcut kişilerden 7 kişilik bir yönetim kurulu oluşturuldu. Ayrıca, yine yasalar doğrultusunda bir de kurucular kurulu vardı. Bu kurucular kurulunda o dönemin, şu anda Türkiye’de bulunan eski Din Hizmetleri Müşavirleri, Din Hizmetleri Ataşeleri ve din görevlileri de var. Tüzükte belirtilen ve Türkiye’de olduğu kaydedilen altı kişi de bunlar. Bu altı kişiden biri de eski Diyanet İşleri Baykanlarından Tayyar Altıkulaç’tır. Şu anda da danışma kurulu üyemizdir. Derneklerimizin artmasıyla genel kurula alınan üyeler de fazlalaşmıştır. En son 73 genel kurul üyesi vardı. Başvurular üzerine eski yönetim kurulu üyelerimizden Ayten Kılıçarslan ve Nagold Dernek Başkanımız Kenan Genç de Genel Kurula üye olarak kabul edilmiş ve genel kurul üye sayısı 75 üyemiz olmuştur.

Siz aynı zamanda Din Hizmetleri Müşavirisiniz. Yani Ankara’dan atandınız. Bu durum akıllara “D İTİB Türkiye’den mi yönetiliyor?” sorusunu getirmez mi?

Ben Türkiye’den geldiğim için derneğin de Türkiye’den idare edildiği yönünde bir görüş var. Ama bu doğru değildir. Yönetim kurulu yedi kişiden oluşuyor. Biz kararlarımızı bu yedi kişi ile alıyoruz. Türkiye’den bağımsız bir derneğiz.

Peki neden sadece Müşavirler DİTİB’in Başkanı oluyor?

Burası bir dini kuruluş. Müşavir de din konusunda uzman bir kişidir. Bu nedenle en uygunu o’dur diye düşünülüyor. Ama daha da uygun biri çıkarsa elbette o başkan seçilebilir. Her ne kadar sosyal ve diğer faaliyetlerimiz olsa da burası sonuçta dini bir kuruluş, dolayısıyla bunun gereği olarak dini iyi bilen birinin başkan olması şart. İleriye yönelik buradan, başka kişiler de başkan olabilir tabi.

Bir yandan DİTİB başkanısınız ve tarafsınız, diğer yandan Ankara’nın tüm vatandaşlara yönelik atadığı müşavirsiniz. Bu durum tezat değil mi?

Aslında DİTİB’in yapısını iyi anlamak lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türkiye ’de taraf olmadığı gibi, bütün kuruluşları kucaklayan DİTİB de burada aynıdır. Tüzüğümüzde de yazılıdır. Belli bir sınıfa, ideolojiye değil tüm vatandaşlarımıza hizmet veren bir kuruluştur. Dolayısıyla biz her kesimi kucaklıyoruz. Son dönemlerde bir araya geliyoruz, ortak faaliyetler yapıyoruz. Mesela Kutlu Doğum Haftası’nı tüm dini kuruluşlarla birlikte Köln Arena’da kutladık. DİTİB bir taraf değildir. DİTİB her kesimi kucaklıyor. “Ben vatandaşım” diyen herkese DİTİB ’de yer vardır.

Peki, DİTİB dışındaki bir cemaat cami açsa ve hizmet beklediğini beyan etse, kabul eder misiniz?

Elbette, gider kendilerini ziyaret ederiz. İsterlerse din görevlisi temin edebiliriz. Zamanında biz diğer kuruluşlara da din görevlisi gönderdik. Camisi bize ait olmayanlara da din görevlisi verdik. Şimdi isterlerse yine göndeririz. Tabi ki imkan meselesi. Ben de bize ait olmayan cami derneklerine ziyaretler yapıyorum. Ama DİTİB’in çok camisi var. Öncelikle onlara söz verdim. Arta kalan zamanlarda diğerlerini de ziyaret ediyorum. Örneğin Hagen’de Şii’leri ziyaret ettim. Daha önce bizden hiç ziyaret eden olmamış. Bizde kimsenin mezhebi sorulmaz. “Ben Müslüman’ım ” diyorsa o bizdendir. Hatta sadece Müslümanlarla da sınırlı değil. Son zamanlarda dinler arası diyaloglarla diğer inançlara olan yakınlığımızı da ortaya koyuyoruz.

DİTİB‘e Ankara’dan müdahale ediliyor mu?

Biz burada kararlarımızı tamamen kendimiz alıyoruz. Çoğu zaman Ankara’nın bundan haberi bile olmaz. Mesela biz burada cami inşaatının ihalesini verdik, onların haberi bile olmadı. Yapılanlardan sonradan haberleri oluyor. Ama peşinen bir bilgilendirme söz konusu değil. Türkiye’den din görevlileri geliyor. Sadece o kadar. Bu din görevlilerinin maaşını Türkiye ödüyor. Doğrudan kendilerine havale ediliyor. Ona da biz aracılık etmiyoruz. Türkiye’nin yapısını iyi bilmek lazım. Türkiye örnek bir ülkedir. Bir tarafta laiklik ve demokrasi varken, diğer taraftan da vatandaşa din hizmeti veriliyor. Bunu yaparken de Diyanet İşleri Başkanlığı tamamen siyasetin dışında kalıyor. Toplumu din konusunda aydınlatma görevi var. Bunları da din görevlileri aracılığıyla yapar. Müftü ve vaizlerle yapar. Buna hükümetlerin, iktidarların bir etkisi olmaz. 60 hükümet değişti, hiç biri Diyanet’e müdahale etmedi. O yapıyı iyi bilirsek din görevlilerimizin buradaki konumlarını daha iyi anlamış oluruz. Onlar burada hizmet veriyor. Toplumu din konusunda aydınlatıyorlar.

Almanya’da din görevlisi yetiştirilmesi mümkün mü?

Almanya bize din adamı konusunda yardımcı olsa Türkiye’den din görevlisi getirmeyiz. Din görevlilerinin buradan yetiştirilmesi için yeni projeler yapılıyor. Biz de bu projelere yönelik olarak çalışmalara başladık. Frankfurt’ta bir ilahiyat fakültemiz var. Almanya’dan 114 gencimiz de şu anda Ankara ve İstanbul’da okuyorlar. Hepsi burada doğmuş büyümüş,liseyi bitirmiş. Döndükten sonra belki bir kısmı öğretmen, bir kısmı da din görevlisi olacak.

DİTİB DOSYASI 2

30 Ocak 2010

DİTİB‘in duyarlı vatandaşlarımızın bağışlarıyla faaliyetlerini sürdürügünü söyleyen Genel Başkan Sadi Arslan, kurumun yıllık bütçesinin 5 milyon Euro civarında olduğunu bildirdi. Din dersi veremeye de hazır olduklarını söyleyen Arslan, “Cemaat statüsü alarak bu işe hazır olacağı. Ancak din dersiyle Türkçe’yi karıştırmamak lazım.

ALMANYA’daki en büyük dini teşkilat olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ile ilgili dün başladığımız yazı dizisine bugün de devam ediyoruz. DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan, başında bulunduğu teşkilatla ilgili Hürriyet Avrupa Yayın Koordinatörü Halit Çelikbudak’ın sorularını yanıtladı.

DİTİB‘in gelir kaynakları neler?

Büyük çoğunluğu bağışlardır. Vatandaşlarımız, cemaatimiz bağışlıyor. Türkiye’den gelen din görevlilerinin maaşlarını devletimiz ödüyor. Bunun dışında Türkiye’nin bize başka maddi desteği yok. Devletin zaten DİTİB’e para verecek durumu da yok. Sadece yurtdışında değil, yurt içinde de devlet sadece Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin maaşını ödüyor. Onun dışında cami ve diğer hizmetler için devlet bütçesinde böyle bir tahsisat yok.

DİTİB genel merkezinin bütçesi nedir?

Yıllık bağışlar beş milyon Euro civarında sanırım. Cami inşaatı nedeniyle bu yıl fazla bir bağış var. Ayrıca gayri menkul kira gelirleri var. Bu gelirlerden personel ücretlerini ödüyoruz. DİTİB’e bağlı Sosyal Dayanışma Merkezi Derneğine ait ZSU GmbH şirketi cenaze fonu, kitap ve hediyelik eşya, seyahat ve sigorta acenteliği işleri yapıyor.

Yeni yapılacak cami kaça mal olacak?

Cami 25 milyona mal olacak. 3 milyon 300 bin Euro şu ana kadar toplandı. Geri kalanı da vatandaşlardan toplayacağız. Derneklerden alacağız. En kötü ihtimalle kredi alacağız. Bayramda cemaate bu inşaatın durmaması gerektiğini söyledim. Durursa kötü olur. Bir hedef koyduk, iki yılda bitecek. Bu parayı iki yılda toplayacağız, başka çaresi yok. Büyük bir kampanya başlattık, sağ olsun vatandaşlarımız da karşılık veriyorlar. Bayramdan önce bir vatandaşımız geldi ve beş bin Euro bağışladı. Dormagen’de cemaat para toplamış. Hanımlar kolu beş bin Euro bağışladı. Bir vatandaşımız geldi bin Euro verdi. Cami inşaatı yükseldikçe, gözle görülür oldukça, bu bağışların artacağını düşünüyorum. Bağışlar makbuzla alınıyor. Harcamalar da yönetim kurulu kararı ile yapılır. Karar muhasebeye bildirilir. Alman mali müşavir ve maliye denetiminde yapılır. Ayrıca maliye sık sık bizi denetler. Bugüne kadar çok şükür hiçbir sorun yaşamadık.

Kadın yönetici neden az? Sadece Ayten Kılıçarsalan geçen dönem yönetimde yer aldı, ama şimdi o da yok. DİTİB kadına neden önem vermiyor?

Ben bu konuya çok büyük önem veriyorum. Derneklerimizde bu konuyu çok işledik. Şu anda bir çok derneğimizde yönetimde hanımlar var. Eskiden dernekler direkt bize bağlıydı. Şimdi eyalet kuruluşlarını oluşturduk. Şimdi her eyalette, DİTİB Eyalet Birliklerimiz var. O eyaletlerden de delegeler seçiliyor. Yeni DİTİB yönetiminin de bu eyalet birliklerinden seçilen temsilcilerden oluşmasını istedim. Böylece tabandan gelen temsilciler doğrudan yönetime gireceklerdi. Dernekler eyalet başkanını seçecek, eyalet başkanları da gelip DİTİB’in yönetimine girecek. Nitekim öyle de oldu. Şu anda ağırlıkla DİTİB Eyalet Birliği Başkanları DİTİB Yönetim Kuruluna girdiler. Bir iki istisnası var. Ancak ne yazık ki eyalet başkanlarından hiç hanım yok. Bu eksikliğimizi gidermeye çalışacağız. Ama yakın gelecekte mutlaka kadınlar da olacak. Dediğim gibi, bir çok derneğimizde hanım yöneticilerimiz var. Teşvik de ediyoruz.

Yakın gelecekte vaazlar Almanca olur mu?

Almanca hutbeye başladık bile. Hutbede Cuma günleri en sonda din görevlileri Almanca özetini okuyor. Bu 50’ye yakın camimizde var. Cemaati karma olan yerlerde öncelikle başlıyoruz. Cemaat sadece Türk ise acil değil. Ancak vaazlar sadece Almanca olmaz. İki dilli, Türkçe ve Almanca olarak verilir. Gençlerimizin kendi kimliklerinden uzaklaşmamaları için Türkçe önemli. Burada da doğsalar, Türkçeyi az da konuşsalar çocuklarımızın kendi dillerini iyi bilmeleri gerekir. İşte bu yüzden sadece Almanca vaaz olmaz.

DİTİB din dersi vermeye hazır mı?

Din dersi temel haklarımızdandır. Alman Anayasası da bunu kabul ediyor. Anayasa din eğitimi hakkını dini cemaatlere veriyor. DİTİB şu anda dini cemaat statüsü almış değil. Bunu aşmaya uğraşıyoruz. Bunun için eyalet yapılanmamız yoktu. Onları kurduk. Sonuçta burası eyaletlerle yönetilen bir devlettir. Eyalet teşkilatlarımız öncelikle dini cemaat olmak için müracaat edecekler. DİTİB Landesverband adıyla kurulacak. Onlar bizim bölge temsilciliğimiz olacak. Din dersleri eyaletler bazında ele alınıyor. DİTİB de din dersi meselesini eyaletlerle çözmeye çalışıyor. Eyalet tüzüklerini, uzman ve diğer bilirkişilerden müteşekkil bir kurul hazırladı. Şu anda dini cemaat statüsü kabul görmüş bir eyalet yok. Ama yakın gelecekte önemli mesafe alacağımızı düşünüyorum.

Din dersinin Türkçe olması konusundaki ısrarınızı sürdürüyor musunuz?

Din dersi konusunda Türkçe’de artık ısrarcı değiliz. Çünkü vakit kaybettik. 20 yıl onun tartışmasını yaşadık. Din dersiyle Türkçe’yi karıştırmamak lazım. Çocuklarımızın Türkçe’yi elbette öğrenmesi lazım. Ama onu din dersinden ayrı olarak düşünmek gerekir. Din derslerini kimin vereceğini de dini cemaatler belirleyecek. Az önce ifade ettiğim gibi öğretmen yetiştirilmesine başlandı.

Bu yönde üç çalışmamız oldu:

1-) Dini cemaat olabilmek için eyalet teşkilatlarımızı kurduk.

2-) Müfredat çalışmasını yaptık. Türkiye ve Almanya’dan bağımsız bilim adamlarına müfredat hazırlattık.

3-) Değişik sebeplerle Almanya’ya gelip yerleşen 300 kadar ilahiyat mezunu var. Onlar öğretmenlik yapabilir. Frankfurt’ta Goethe Üniversitesi bünyesinde açılan İlahiyat Fakültesinde de öğrenciler var. Türkiye’ye de Uluslararası İlahiyat Programı çerçevesinde öğrenci gönderiyoruz. Birkaç yıl içinde buralardan mezunlar çıkacak.

Din dersi verilmesine ne zaman başlanır?

Din dersinin ne zaman başlayacağı, muhatabımızın samimiyetine bağlı. Artık başka bahane kalmadı. Artık dini cemaat statümüzü vermeleri lazım. Bunu verirlerse 2010 yılında başlarız. Dini cemaat statüsünü hükümet veriyor. Hükümetten bu konuda ciddi destek bekliyoruz.

DİTİB DOSYASI 3

31 Ocak 2010

DİTİB‘e ait Cenaze Fonu’nda toplanan paranın salgın veya felakek gibi durumlarda kullanılmak üzere bandana toplandığını söyleyen Genel Başkan Sadi Arslan, hac işinden de kuruma cüzi para kaldığını bildirdi. Almanya’da cami ve minare yapımı konularında ciddi bir sıkıntı ile karşılaşmadıklarını da kaydeden Arslan, minareden ezan okunmasında da ısrarcı olmadıklarına dikkat çekti.

ALMANYA‘da 1984’den beri faaliyetlerini sürdüren Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) din hizmetlerinin yanında sosyal alanlarda da çalışmalar yapıyor. Kurumla ilgili en çok merak edilenleri Hürriyet Avrupa Yayın Koordinatörü Halit Çelikbudak sordu, DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan yanıtladı.

Cenaze Vakfı nasıl çalışıyor, kimler yönetiyor?


Cenaze Fonu’nun kendi yönetim kurulu var. Bu fon da bizim alt birimimiz, yani ayrı bir kurum değil. Tüm üyeler aynı zamanda genel kurula üyedir. Ancak genel kurula tüm üyelerin toplanması mümkün değil. Bu nedenle üç yılda bir üst kurul toplanır. Yoksa binlerce insanı nasıl toplayacaksın? Fonun elde ettiği parayı DİTİB’in denetleme kurulu denetler. Ben aynı zamanda DİTİB’in denetleme kurulundayım. Dolayısıyla oradan çıkan tüm kararlardan benim haberim olur. Bir şey yapıldığında, önemli kararlarda bize mutlaka sorarlar. Allah korusun bir salgın ya da başka bir felaket olduğunda, çok sayıda kişi ölürse zorda kalmamak için toplanan para bankalarda ve belli bir gelir getiriyor.

DİTİB hac hizmeti için kaç para alıyor? Bu işten karı ne kadar?


Bu yıl beş bin kişi götürdük. hac ücretleri değişiyor. Normal olarak gidenler var, lüks servis de var. Normal hacca gidenlerden 2 bin 750 Euro alınıyor. “Ben herkesle aynı odada kalmak istemiyorum. Eşimle bir oda istiyorum” derseniz bu da mümkün. Bunun için ama ayrı bir ücret ödemeniz gerekir. Biz haccı Türkiye’de Diyanet İşleri’yle birlikte düzenliyoruz. Ortaklaşa yapıyoruz. Her yıl fiyat belirleniyor. Bu yıl uçak 840 Euro idi. Bazen bir miktar DİTİB’e kar kalıyor, bazen hiç kalmıyor. Geçen yıl biraz kaldı, ama evvelki yıl zarar ettik mesela. Ama genelde başa baş oluyor. Öyle kar yok. Burada daha çok hizmet var. Bu işi asıl Diyanet İşleri yapıyor. Biz sadece aracıyız.

Hutbeler nasıl kararlaştırılıyor? Her hoca istediği konuda hutbe verebiliyor mu?


Her bölgede, her eyalette ayrı bir hutbe komisyonu var. Din görevlisi arkadaşlarımız bir aylık konuları belirliyor. Mesela aralığın ilk haftasında AİDS haftası var. O dönemde camilerde bu hastalık konusunda cemaate bilgi veriliyor. Ya da diğer güncel veya yerel konular ayrı ayrı ele alınıyor. Belirlenen konular ve metinler hocalara iletiliyor.

Almanya’da cami yapımında veya minare konusunda bir sıkıntı var mı?


Almanya’da cami yapımı ve minare konusunda genelde ciddi sorunlarla karşılaşmıyoruz. Çıkan sorunlar da bir şekilde aşılıyor. Mesela bazı yerlerde belediye başkanları yer tahsis ediyor. Yardımcı oluyor. Hatta minarede bile yardımcı olan yerel yönetimler var. Minare caminin olmazsa olmazı değildir. Ama caminin önemli bir parçasıdır. Onun bir sembolüdür. Minare olmadığında o yerin bir cami olduğu belli olmaz. İsviçre’de “minare yapılsın mı?” diye halka sormak doğru değildi. Halk çünkü bunu sağlıklı bir şekilde değerlendiremez. Halka sorduğunuz zaman “din elden gidiyor mu? Ülkeyi Müslümanlar mı işgal edecek?” diye düşünebilir.

Minareden ezan okunması şart mı?


Biz bu konuda ısrarcı değiliz. Ezan şart değildir. Ama aslolan okunan ezanın duyulmasıdır. Şu anda öyle bir talebimiz yok. İleride birlikte yaşadığımız insanlar alışırlar, ön yargılar tamamıyla yıkılır, zevk alırlar ve belediyeler de izin verirse olabilir belki. Ama bizim bir talebimiz yok. Bazı bölgelerde belediyeler izin veriyor. Hatta bazı Alman komşular da alışmışlar. Hoca izne gidince bir Alman kadın “ne oldu?” diye gelip camiye cemaate sormuş.

Türkiye’de Aleviler’le ilgili açılım süreci devam ediyor. DİTİB’e bu yansıdı mı?


Alevileri tek kategoride ele almamak lazım. Farklı farklı düşünceler ve gruplar var. Öncelikle bizim yaklaşımımız şu; Alevi arkadaşlar, ismi ne olursa olsun, “biz dinin içindeyiz, ama farklı düşünüyoruz” derlerse, başımızın üstünde yerleri var. Onlara yardımcı oluyoruz. Üç yıldır Alevi dedelerini getiriyoruz. Ama “biz dinin dışındayız” diyenler var. Onlara ne diyelim? Yapacak bir şey yok. “biz Müslümanız, ama farklı düşünüyoruz” diyorlar. Olabilir. Onların aşurelerine, iftarlarına gittim. Toplantılarına gittim, yine gideriz.

İGMG, VİKZ, ATİB gibi cemaatlerle, ilişkileriniz nasıl?


Onlar farklı bir mezhep falan değiller. Biliyorsunuz Diyanet buralara geç geldi. Vatandaş 1960’da, biz 80’de geldik. Din boşluk kabul etmez. O 20 yıl boyunca ihtiyaçlar vardı, cuma namazları, bayram namazları, cenazeler, nikahlar… İşte o arada bu teşkilatlar oluşmuşlar. Ama eskisi gibi bir tavır yok. Şimdi herkesi kucaklıyoruz. Onları da. Hatalar yapılmadı değil, hatalar yapılmış olabilir. Haddi aşan ifadelerde bulunulmuş olabilir. Ama şimdi sıkıntımız yok. Zaman zaman bir araya geliyoruz.

Ortak konularda birlikte hareket edebiliyoruz. Biz herkesi kucaklıyoruz. Vatandaşımızı büyük hata yapmadığı müddetçe kucaklarız. O da namaz kılıyorsa, kurban kesiyorsa, o da hacca gidiyorsa farkımız var mı? Biz isteriz ki, gelsinler, hep birlikte olalım. Ama istemiyorlarsa ben onu dışlamam. Herkes kendisi bilir.

DİTİB DOSYASI 4

1 Şubat 2010

13’ü yönetim kurulunda olmak üzere 75 genel kurul üyesi bulunan DİTİB‘in Genel Başkanı Sadi Arslan, olumlu çalışma faaliyetlerle İslam’a olan ön yargıların son bulacağına inanıyor. Euro İslam’a sıcak bakmayan Arslan, “İslam İslamdır” diyor ve sadece zama ve şartlara bağlı olarak dini yorumların da değişebileceğini söylüyor.

HÜRRİYET Avrupa Yayın Koordinatörü Halit Çelikbudak’ın Avrupa’nın en büyük İslami kuruluşu Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) Genel Başkanı Sadi Arslan’la yaptığı özel röportajın son bölümünü yayınlıyoruz. Arslan, DİTİB’le ilgili en çok merak edilenlere verdiği yanıtlarla, kurumla ilgili soru işaretlerini de giderdi. Bugün hem Avrupa İslam’ı konusundaki görüşlerini öğrenecek, hem de kendisini yakından tanıyacağız.

Dinler arası diyaloğa yaklaşımınız nasıl?

Dinde zorlama yok. İslam’da başkaları dine girmede zorlanamaz. Kişinin Müslüman olup olmaması, kendi dininde kalıp kalmaması tamamıyla kendine bağlıdır. Öyle olunca insanları olduğu gibi kabul etmek durumundasınız. Ama beraber de yaşayacağız. Bu konuya biz yabancı değiliz, alışığız. İslam, kuruluşundan beri hep farklı oluşumlarla karşılaştı. Peygamber efendimiz Yahudilerle, Hıristiyanlar’la temas halindeydi. Osmanlılarda da bu böyle oldu. Cumhuriyet döneminde de öyle. Sıkıntı Batı’nın bu konuya yabancı olmasından kaynaklanıyor. Yani Avrupa kabuğunu geç kırdı.

Hıristiyanlık dünyası 1960’lara kadar kapalı bir toplumdu. 1960-1963 arası yapılan Konsil’den sonra ilk defa açılım gündeme geldi. Buradaki yapının çok kültürlülüğe alışık olmaması, sıkıntıya neden oldu. Ama artık belli bir mesafe alındı. Özellikle son yıllardaki diyalog faaliyetlerimiz etkili oldu. Birlikte çalışmalar yaptık. Bu çalışmalar bizi birbirimize yakınlaştırdı. Ve korkular, ön yargılar büyük ölçüde kırıldı. Bütün insanlığı ilgilendiren bir meselede ortak bir bildiri yayınlayabiliyoruz. Dinine bakmaksızın Müslüman’ı, Hıristiyan’ı, Yahudi’si bir araya gelebiliyoruz. Bunun olması da gerekir.

İslamiyet’le ilgili ön yargıları nasıl aşıyorsunuz?

Göreve geldiğimde Kardinal Lehmann’ı ziyaret ettim. Onlar da bizi ziyaret ettiler. Bu ziyaretlerde dinin içeriğini konuşmayız. “Sen haklısın, ben haklıyım” diye bir şey yok. Herkes kendi dininin hak olduğunu söyleme hakkına sahiptir. Önemli olan farklılara rağmen bir arada yaşayabilmek. Biz hep şunu söylüyoruz: Çatışmaların kaynağı din değildir. İslamiyet olmadığı gibi, Hıristiyanlık da, Yahudilik de değildir. Hiçbir din şiddeti, terörü desteklemez. İslamiyet adına cinayetler işleniyor. Ama bu işi yapanın Müslüman olması sıkıntılı. Yoksa din bunları söylemez. Dinin kaynakları Kuran’ı Kerim, Peygamberimizin uygulaması ortada. Ne diyor dinin temel kaynağı; “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş demektir”. En büyük günah insan öldürmek. Bunların dine mal edilmemesi lazım. Bunlar sadece İslam dünyasında da yaşanmıyor. Fazla olduğu için göze çarpıyor belki. Ama geçmişte Batı’da daha fazlaydı. İkinci dünya savaşında 55 milyon insan ölmüş. Bu savaşı çıkaranlar Müslümanlar değildi. En büyük terörist bu savaşı çıkaran. Çünkü 55 milyon insan ölmüş. Şimdi bu savaşı çıkaran adamdan dolayı tüm Hıristiyanlara terörist diyemeyiz ki.

Euro İslam olur mu?

Euro İslam olmaz. İslam, İslam’dır. Kaynakları Kurandır, sünnettir. Ama şanslı tarafımız da var. Kuran iner inmez yazılmış. Bu çok avantajlı bir durum. Kaynağımız çok sağlam. Ama ne olur? Şartların değişmesiyle, zamanın değişimiyle dini yorumlar da değişir. Dinin esasları değil de bazı durumlarda değişiklikler olabilir. İbadetlerde değil de, günlük yaşamı ilgilendiren muamelatta mesela. Namazda örneğin, yatsıyla akşamı birleştirmek mümkün. Mesela kurbanla ilgili. Bin yıl önce narkoz yoktu. Yeni çıktı. Bayıltıyor, ama öldürmüyor. Şimdi gidiyoruz rahat bir şekilde dişimizi çektiriyoruz, ameliyatımızı oluyoruz. Haberimiz bile olmuyor. Bu bir kolaylıktır. Bu kolaylıklar diğer canlılara niye uygulanmasın? Dolayısıyla İslam uleması yeni bir içtihatta bulunmuştur. Dinin özünde merhamet var. Acı vermemek var. Narkoz ne iş yapıyor? Uyuşturuyor, ama öldürmüyor. Bu niye uygulanmasın? Hem hayvana acı çektirmiyorsun, hem de ibadetini yapıyorsun.

İslam konferansına davet edildiniz mi?

Henüz davetiye gelmedi. Bu konferansı Alman dostlarımız düzenledi. Kimi davet edip etmeyeceklerini de bize sormadılar. Bana göre çok gecikmiş bir girişimdi. Ben bunu Başbakan Merkel’e de söyledim. “Zararın neresinden dönülürse kardır” dedim. Müslümanlar ilk kez üst düzeyde muhatap olarak kabul ediliyor ve sorunları dinleniyor. Çıkan kararlar bizi tatmin etmemiş, ya da çok somut kararlar çıkmamış olabilir. Ama bir süreçtir ve aceleci olmamak lazım. Bunun bir devlet politikası haline getirilmiş olması çok önemli. Hükümet değişti, bakan değişti zirve sürecek. Çünkü koalisyon protokolüne de yazıldı devam edeceği.

İslam konferansından somut beklentileriniz neler?

Almanya’da üç milyon Müslüman yaşıyor ama İslamiyet resmi din olarak tanınmıyor. Bu konferans sonunda Alman dostlarımızın artık İslamiyet’i bir resmi din olarak kabul etmesini bekliyoruz. Dini cemaat statüsü artık verilmeli. Bu durum beraberinde temsil hakkını, din dersi verme hakkını getiriyor. Burada ayrıca İslamiyetin terörle birlikte anılmasını kınadığımızı dile getiriyoruz. “İslamiyet’i terörle birlikte anıyorsunuz, anmayın, bundan rahatsız oluyoruz” diyoruz.

DİTİB‘in Müslümanlar Koordinasyon Konseyi’nde (KRM) bazı teşkilatlarla birlikte olması eleştiriliyor. Bu durumda kendinizi nasıl savunuyorsunuz?

Onlar da netice itibarıyla bizim insanımız. Ne olacak? Hep ayrı yaşadık. Bir 50 sene daha mı ayrı yaşayalım? Bir araya gelirsek en azından yanlış yapmalarına müsaade etmeyiz. Bir metne imza atılacaksa, bizim onayımızı almadan atamayacaklar. Yanlışa imza atmayacağımıza göre onlar da yanlış yapmayacaklar. Böylece din adına daha rahat edeceğiz. DİTİB’in önderliğindeki bu girişimle tek ses olmamız mümkün.

Sadi Arslan kimdir?

Ortaokulu memleketim Hakkari- Yüksekova’da okudum. Liseyi Muş’ta bitirdim. Kayseri’de de İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum. Ailede başka din adamı yok. Babam inşaat ustasıydı. İmam Hatip Lisesi Hakkari’de yoktu. Parasız devlet yatılı okulu imtihanlarına girdim. Dine eğilimim en baştan beri vardı. İmam Hatip’i tercih ettim. Vaiz ve müftülük yaptım. Sonra da müfettişlik yaptım. Hakkari ve Nevşehir- Gülşehir Müftülüğü’nde bulundum. Daha sonra başmüfettiş oldum. Bir yıl Vatikan’da incelemelerde bulundum. Dinleri araştırdım. Ağırlıklı olarak Hıristiyanlık inancını inceledim. İngilizce eğitim verilen Gregorian Üniversitesi’nde Hıristiyanlığın kaynaklarını, esaslarını kendi hocalarından öğrendim. Bu eğitimim sırasında İtalyanca da öğrendim. Daha sonra İsveç ve Norveç’e Din Hizmetleri Müşaviri olarak atandım, iki yıl Stockholm’de kaldım.

Çocuklarınızdan ilahiyatı seçen oldu mu?

Hayır. Dört çocuğum var. Biri Heidelberg’de tıp okuyor. Biri İngilizce öğretmeni olacak. İkisi de öğretmen. İlahiyatçı yok. Aslında birinin olmasını isterdim. Bir çok kitabım var, hiç olmazsa onlardan istifade eder diye. Ama hiç birini zorlamadım. Boş vaktim olmuyor. Çok yoğunum, hafta sonları da dahil. Her sabah bir saat tempolu yürüyüş yaparım. O sırada da MP3’den Almanca öğreniyorum. Burada Almanca önemli. Diğer arkadaşlarıma da Almanca öğrenmelerini tavsiye ediyorum. Deutsche Welle’nin bu konuda çok yararlı programları var, onları takip ediyorum. Türkü dinlemeyi severim. En beğendiğim sanatçı Neşet Ertaş’tır. Seyahatte arabada sürekli onu dinlerim.

DİTİB‘in birimleri:

DİTİB’in 13’ü yönetim kurulunda olmak üzere 75 genel kurul üyesi bulunuyor. Aynı zamanda Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri olan ve geçtiğimiz haftalarda yenilenen genel kurulda yeniden seçilen başkan Sadi Arslan tarafından yönetiliyor. DİTİB’in genel müdürlüğü görevini ise Mehmet Yıldırım sürdürüyor. Yıldırım DİTİB’in yönetiminde değil, maaşlı bir çalışanı. DİTİB’de doğrudan başkana bağlı olan Denetleme ve Rehberlik Kurulu, Sosyal Dayanışma Merkezi, Araştırma Merkezi, Dini İstişare Kurulu, Özel Kalem Müdürlüğü, Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Hukuk Danışmanlığı birimi bulunuyor. Genel Müdürlüğe bağlı olarak da Din Hizmetleri ve Din Eğitimi Müdürlüğü, Kadın Faaliyetleri Müdürlüğü, Hac ve Umre İşleri Müdürlüğü, İnşaat ve Emlak Müdürlüğü, Dini Yayınlar Müdürlüğü, Personel ve İdari İşler Müdürlüğü, Dinler ve Kültürlererası İlişkiler Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Eğitim ve Kültür Müdürlüğü ile Muhasebe Müdürlüğü çalışıyor. Ayrıca DİTİB Eyaletler Birliği Yönetim Kurulu Başkanlıkları ve onlara bağlı olan DİTİB Dernekleri Yönetim Kurulu Başkanlıkları da başkanlığa bağlı bulunuyor.

DİTİB Yönetim kurulu:

Sadi Arslan (İlahiyatçı)
Prof. Dr. Ali Dere (İlahiyatçı)
Dr. Ali İhsan Ünlü (Tıp doktoru)
Dr. Fuat Kurt (Mühendis)
Şinasi Akyürek (Mühendis)
Erdinç Altıntaş (Mühendis)
Orhan Bilen (Mühendis)

DİTİB‘in tarihi

DİTİB dini, sosyal, kültürel ve spor faaliyetleri gerçekleştirmek üzere Köln’de 5 Temmuz 1984’de kuruldu. Alman Dernekler Yasası’na göre kurulmuştur. Üyelerini Almanya’da yaşayan Türkler oluşturuyor. Ancak başkanlık görevini bugüne kadar Türkiye’den Din Hizmetleri Müşaviri olarak atanan din adamları yapmıştır. Başlangıçta 230 derneği bulunuyordu, Şimdi 889 cami derneği DİTİB’e bağlı.

DİTİB‘in eski başkanları

-Lütfü Şentürk 1980-1983
-Niyazi Baloğlu 1983-1988
-Osman Nuri Gürsoy 1989-1993
-Mehmet Aksoy 1993-1998
-Hasan Demirbağ 1999-2001
-Mahmut Gürgür 2001-2003
-Rıdvan Çakır 2003-2006
-Sadi Arslan 2007’den beri

Kaynaklar: www.hurriyet.de

http://www.hurriyet.de/haberler/printerfriendly/489749/hurriyetten-dtb-dosyasi

http://www.hurriyet.de/haberler/printerfriendly/491500/dtb-dosyas

http://www.hurriyet.de/haberler/printerfriendly/491834/dtb-dosyas

http://www.hurriyet.de/haberler/printerfriendly/492490/dtb-dosyas

http://www.hurriyet.de/haberler/printerfriendly/493118/dtb-dosyas

Dikkat: Bu yazının telif hakları Hürriyet Avrupa’ya (www.hurriyet.de) aittir. İzinsiz kullanılması halinde, yasal işlem başlatılabilir.

Yorum bırakın